SATRANC KOSESi
SATRANC KOSESi

FUTBOLCU RESiMLERi

6/A Sinifi Ödevleri

ANA SAYFA

OYUN CD KEYLERi VE ANiMASYONLAR

Realblog

Garry Kasparov, 4 Kasım 2006 tarihinde TÜYAP kitap fuarında "Benim Ustalarım" isimli kitabını imzalıyor. Ziya Ahmedov tarafından çevrilen ve İş Bankası Kültür Yayınları tarafından sunulan bu kitap 24 YTL'ye satılacak. Hem bu güzel kitaba sahip olma, hem de kitabı imzalatıp Kasparov ile tanışma fırsatını kaçırmayın!


SATRANÇ OYNAMAK İSTEYENLER BU SORUYU ÇÖZSÜÜÜN!!!!

' git, Rusya Şampiyonu ol',

Oldum olası turnuva günlerinde yalnız dolaşmayı severim. O gün Arbat sokağındaydım ve 'O'na ilk kez orada rastladım...

Rusya şampiyonasıydı...Yaklaşık bir saat sonra dördüncü tur başlayacaktı ,yani ilk üç turu geçmiştik, geçmiştiler daha doğrusu, sıralamada üçte sıfır puanla sonuncu durumdaydım. Birkaç hafta öncesine kadar kariyerinin en önemli turnuvalarını başarıyla tamamlamış biri için oldukça şaşırtıcı bir başlangıçtı. Daha şaşkınlık verici olan maçları nasıl kaybettiğimdi, masaya oturuyor dalıp gidiyor ve tek hamle yapmadan bayrağım düşüyordu. Böylesi ilk kez oluyormuş, ne gören ne işiten varmış, -sanki ben görmüşüm işitmişim gibi.- Turlardan sonra rüzgar gibi salonu terk ediyor ve benimle iletişim kurmak isteyen kişilerin çabalarına da tepki vermiyordum.

Arbat sokaktaydım, bir o yana, bir bu yana, ama aslında orada değildim, bir çeşit meditasyon yapıyordum adeta.

Bacaklarım turnuvanın yapıldığı opera binasının bulunduğu caddeye yönelmekteydi ki, 'O'nu gördüm. 'Dünyanın en güzel kadınını, dünyanın en güzel varlığını, dünyanın en güzel meleğini... Beni görmedi, hiçbir yere hiçbir nesneye bakmıyordu ki. Hayır, hayır, bakıyordu, yere doğru, arzın merkezini görüyormuşçasına, kayıtsız.

Beni tanıyan herkes ne kadar çekingen olduğumu bilir, oysa oradaki ben, ben değildim, ya da oradaki ben, bendim, Türklerin Yunus Emre'sinin ''bir ben vardır benden içeri''si canlanmıştı içimde. Oturduğu yerden kaldırmak istercesine elimi uzattım, yavaşça yüzünü yüzüme çevirdi romanlardaki, şiirlerdeki, azize tasvirlerindeki ilahi hüznüyle. Elime dokundu, tuttu, evet bir kelebeğin kanatları okşuyordu elimi, dünyanın en güzel meleğinin kanatları...Yanına oturmuştum çoktan. 'Bilir misin ?' dedi, 'Hani bazı kelebekler varmış, rengarenk çiçeklere konarlarmış, küçücük kedi yavrularıyla kovalamaca oynar, arılarla dans ederlermiş seçmeden balarısı eşekarısı,-sen hiç günah işleyen bebek gördün mü ?-o seyre doyulmaz çiçeklerde, içmeye kanılmaz pınarlarda uzun-uzun kalamazlarmış, bilir misin neden? İkinci günü olmazmış o kelebekciklerin...'-sen hiç günah işleyen kelebek gördün mü?-

Birden o­na bir şey vermek istedim, ceplerimi karıştırmaya başladım, dedem geldi gözümün önüne, sihirbaz gibi cebinden türlü şekerler çıkarıp bana ve rastlaştığımız miniklere verdiği haliyle, -Arada, arkası süslü bir ayna verdiği de olurdu, eski bir gümüş yüzük de- Nasıl da isterdim benim de sihirli bir cebim olsun. Ne o zaman ne şimdi hiç sihirli cebim olmadı, ama olsun ! Bir pusula çıktı cebimden,-evet evet dedemden kalan ve arada bir yanıma aldığım ve antika denilebilecek kadar eski, sevimli, küçücük bir denizci pusulası. Bir de aceleyle bir şeyler karalanmış bir kağıt parçası*, üzerinde ne yazdığını cebimde ne aradığını bilmediğim bir kağıt parçası. Pusulayı sıcacık avuçlarına bıraktım. İpeksi ılık elleri yağmur damlacığı gibi süzülüp avuçlarımdan pusulayı sarmaladı, dudaklarına götürdü, sonra göğsüne bastırdı, boynundaki kelebek tasviri kolyenin zincirine taktı. Tekrar süzülüp elleri kelebek tasvirini avuçlarıma bastırdı. Ardından, nereden nasıl cebime girdiğini bilmediğim kağıt parçasına takıldı gözlerimiz, 'Seni hiç aldatmadım' dedim,'Gerçek bir satranç ustası aldatmaz', gülüştük... Usul -usul 'Bir gün beni aldatacağına söz verir misin?' dedi, ben tereddütsüz 'Evet' dedikten sonra, 'Senin için...', 'Senin için...' gittikçe duyulamayacak kadar alçak bir sesle 'ölebilirim' dedim. Ne olursa olsun ölüm sözcüğünü duymasını istemiyordum. Beni de bastırdı göğsüne, bir elinde elimden aldığı kağıt parçası... Birbirimizi okşarken hangimizin dede, hangimizin bebe olduğunu kimse anlayamazdı, belki de gerçek olan birbirimizin bebeği olduğumuz, birbirimizin dedesi, ninesi olduğumuzdu...Göğsünde gözlerimi kapadım...

Biraz gecikmeyle turnuva salonundaydım, masa başında yaptığım yenilikle, üstün konum elde edip oyunu kazandım. Sonraki turlarda da kariyerimin en güzel oyunlarını oynuyordum, o­nyedinci tura gelindiğinde o­niki buçuk puanla en yakın rakibimi -Gregor Zoşçenko- yarım puan geçmiştim. Son turda da otoritelerin berabere sonuçlanacağını öngördükleri maçı da kazanarak şampiyon oldum. 'Dünyanın en güzel varlığına armağan olsun!'

İpek kanatları yüzümü okşarken göğsünde gözlerimi açmıştım, fısıltıyla 'bebeğim' demişti, 'dördüncü tura geç kalacaksın?' son bir armağan ver bana' 'git, Rusya şampiyonu ol'

* 'sevgili dostum turnuvadan ihraç edilmen ya da devam edebilmen için federasyon yetkilileri ve organizatörler ikiye bölünmüş durumda, ilgililer Rusya birinciliğine gölge düşmesinden ve senin satranç kariyerinin yara almasından korkuyorlar. Bu notu bilgin olsun diye yazdım, sonuç ne olursa olsun, sen benim için her zaman Koca Usta Mişa'sın ve hep öyle kalacaksın, -bu arada ben de üçte iki'yim, 15 tur daha oynayacağız, herhalde 12,5- 13,5 puan şampiyon olur.' Senin Grişa'n 10-10-2002, İst

KULÜBÜMÜN SİTESİ
www.samsunsatranc.com

BU HİKAYELERİ OKUMADAN GİTMEYİN!!!

Botvinnik cok pozisyonel bir oyuncuymus. Maclara cok iyi hazirlanir, rakibini cok iyi analiz edermis. Tal hep atak yaparmis, fedalarinda delik varsa bile ancak aylar, yillar sonra bulunabilirmis, masa basinda rakibi dogru hamleyi bulamaz ve kaybedermis. Bir maclari var, olamaz boyle sey, akil almaz fedalar yapiyor, buyucu gibi.

Ama o­nun da pozisyonel oyunu cok iyi degilmis baksana, rovans macinda Botvinnik perisan etmis adami. Hayir efendim, sen oyle san, Tal'in sagligi perisan haldeymis rovans maci sirasinda, bobrekleri mahvolmus durumdaymis, hastaneden cikip geliyormus maclara.

Ah tabii, bir de Petrosyan var. Kolay kolay hic mac kaybetmezmis adam, o­nceligi hep savunmaya verirmis, pozisyonunda hic zayiflik olmazmis, her seyi saglama alip oyun sonunda kazanirmis. O zamana kadar da hep minik minik manevralar yapar, rakibin pozisyonunu zayiflatirmis.

Bir gun Hoca telefon etti. Ankara Sampiyonasi varmis, elemeleri de coktan bitmis, final duzenlenecekmis, cocuk dogrudan finale katilmak ister miymis. Cocuk tabii ki isterdi. Merak etme, ben diger hakemleri ikna ederim, yalniz bak sana guveniyorum, tutup da sonuncu falan olmazsin, di mi? Cocuk olmam dedi.

Cocuk sampiyonaya katildi. Sampiyona 9 tur isvicre sistemiydi, yani herkes toplam dokuz mac yapiyordu, her turda puan siralamasi yapiliyor, herkes kendi puaninda biriyle eslestiriliyordu.

Cocuk dokuz macinin dokuzunu da kaybetti. Ilk maci kaybedince dogal karsiladi, ikinci maci kaybedince (unlu bir oyuncuya karsi kazanc durumu elde etmisti, olmayacak bir hatayla kaybetmisti) cok uzuldu, ucuncu maci kaybedince agladi. Dorduncu mactan sonra annesi her mactan sonra aglayacaksan oynamana izin vermeyecegim, besbelli senin seviyenin yukarisindaymis bu turnuva dedi. Cocuk sonraki maclarini aglamadan kaybetti. 

                                                 
         

VI

Cocuk bir kac ay sonra Hoca'dan ders almayi birakti. Ders ders olmaktan cikmis para karsiligi kutuphane kullanma iznine donusmustu. Hoca bir sure daha baskalarina ders vermeye devam etti, sonra yavastan gazete ve dergilerdeki koselerini baskalarina devretmeye basladi, ogrencileri birer birer azaldi, kizlari teker teker okullarini bitirip koca buldular, Turkiye disa acildikca disaridan daha yeni, guncel satranc kitaplari da bulunmaya baslandi, Hoca'nin tarihi dergileri o­nemini kaybetti. Camiada pek de sevilen bir kisi olmayan Hoca bir sure ortalikta gozukmedi, sonra birkac yil o­nce federasyonun yillar suren mucadelesi sonucu satranc devlete baglaninca resmi olmayan ve kanun hukmu geregince kapanan mevcut federasyonun baskaninin isyan dolu, yillar boyu federasyonu ellerinde bulundurmus Istanbullularin ofke dolu, Ankara'lilarin -ne de olsa bizdendir- biyik altindan gulen ve istisnasiz herkesin hayret dolu bakislari arasinda federasyon baskanligina atandi.

Hoca bir yil kadar federasyon baskanligi yapip sonra istifa etti, gercekten emekli oldu. Federasyon baskanligina satranccilikla bir ilgisi olmayan, ama kamuoyunda beyin, zeka, teknoloji gibi konularda imaj yapmis ve politik baglari guclu yine Ankara'li birisi getirildi. Eski Istanbullu federasyon baskani kendisini Bric federasyonu baskanligi ile oyaladi. Hoca da hala arada dernege gelip gider. Oldukca yaslandi, yasliligi terbiyesiz fikralar anlatmasina engel olmuyor, yirmi yil o­nce bir kere katildigi satranc olimpiyatindaki anilarini anlatmayi da bir turlu bitiremedi. Arada bir hafta sonu turnuvalarina girdigi bile olur, bir de acilislara, torenlere o­nur baskani sifatiyla katilmaya devam eder.

Capablanca hayati boyunca alti yuze yakin mac oynamis, sadece 36'sini kaybetmis. Hem de oynadigi insanlar oyle amator satranc heveslileri degil, hayatini satranca adamis insanlar, dunya capinda isimler. Cocuk Amerikan Kulturde katildigi birkac turnuva, bir de ustune Ankara Sampiyonasi felaketini ekle, 36 hakkini simdiden doldurmus durumdaydi. o­nlar buyuk, ben de o­nlarin yasina gelince yenerim demek teselli degil, tum dunya sampiyonlarinin genc yasta da cok iyi oyuncular olduklari bilinen bir gercek. Fischer 28 yasinda sampiyon olmus mesela, topu topu o­n bes yil sonrasi. Cocuk daha cok calismali. Cocuk calisti. Her gun bir saat erken kalkip satranc calisti. Okulda teneffuslerde satranc calisti. Bulabildigi seviyesinin ustundeki tek tuk kaynaklari icine sindire sindire ogrenebildi mi, yoksa bir kismini ustunden tekrar tekrar gece gece ezberledi mi, can sikici yerlerde pozisyonu dusunmeyi birakip kimi nasil yeneceginin hayaline mi daldi, tartisma goturur.

Oolum, Askin seni havada karada yener. Yok canim! Heralde, ne sandin? Askin G subesinin birincisiydi. Buyukler bir yere kadar, ama kendi yasindaki birisinin de o­ndan iyi olabilecegini cocugun kabullenebilmesi cok zordu. Askin biraz kisa boylu, sevimli yuzlu bir cocuktu. Cocuk Askin'i gayri resmi orta birler arasi unvan macina davet etti, bir hafta boyunca ogle tatillerinde mac yaptilar. Cocuk 4-0 kazandi, ama galiba dort macta da Askin iyi durum elde etmisti. Pozisyonel oyunu gayet iyiymis, biraz taktigi zayif o kadar.

Cocuk o yil ortaokullar arasi Turkiye Birinciliginin finaline katildi, ucunculugu paylasti. Oglum, el tokadi yemeyen kendi yumrugunu balyoz sanirmis, bu is boyle, calis, sen birinci ol seneye istiyorsan. Babasi cocugu boyle teselli etti.

O yil birinci olan cocuk Edirne'den gelmisti, orta ucteydi. Tum maclarini kazanmisti. Edirne'li cocuk o­ndan sonra bir daha hic bir satranc turnuvasina katilmadi. Fakir bir aileden geliyormus, astimi yuzunden bir kac yil liseye de ara vermek zorunda kalmis. Sonunda liseyi bitirebildiginde universite sinavinda Turkiye birincisi olarak Bilkent Elektronige girecek, ertesi yil ise bir kez daha universite sinavina girip bu sefer Turkce-Matematik puaninda Turkiye birincisi olarak Bilkent Isletmede okumaya baslayacakti. Satranc camiasinda adi hic duyulmayacak, ama dersaneler ve universite sinavina hazirlanan gencler arasinda kendi capinda boyle bir efsane olacakti iste.

Cocuk orta ogrenimi boyunca iki kere daha katildi okullar arasi satranc yarismalarina. Ertesi yil, okul elemesinde Askin'la finalde berabere kaldi, kura cektiler, Askin cikti, Turkiye birincisi oldu. Lise birde son macini kaybedip ucuncu olabildi. Lise ikide birinci oldu. Lise ucte ne isim var boyle zayif turnuvada dedi, katilmadi!


Kramnik Smyslov'u Anlatıyor

KESİN VASILI

- 7. Dünya Şampiyonu Vasily Vasilevich Smyslov nasıl tanımlanabilir?

- Tam olarak tanımlamak gerekirse, ….satrançtaki gerçektir! Smyslov doğru ve net oynayan ve çok doğal stili olan bir satranççıdır.  Neden Tal veya Capablanca’ daki bir ışıltı ya da gizemin dokunuşu yoktur onda? Çünkü Smyslov satrançta artistik değildir, oyun tarzında sanatsallık yoktur, şaşırtıcı  değildir. Ama onun tarzı beni çekmiştir. Satrancı öğrenen çocuklara en önce onun partilerini çalışmayı öneririm. Çünkü doğru oynar; onun tarzı sanal satranç “gerçeği”ne yönelir. Her pozisyonda en güçlü hamleyi yapmaya çalışmıştır, muhtemelen çift ünlem hamle sayısı birçok diğer dünya şampiyonununkinden fazladır.  Bir profesyonel olarak bu beni çok çekmiştir. Amatörlerin oyunda hatali hamlelerle de olsa inişleri ve çıkışları sevmesini anlarım. Ama saf profesyonel bakış açısıyla değerlendirdiğimizde, Smyslov ‘un yeterince değerlendirilmediği  açıktır.

Oyunun bütün aşamalarına hakimdir. Oyunsonlarında müthiştir ve aslında bütün oyunu su gibi akar. Partilerini incelediğinizde sanki elin kendiliğinden oynadığı duygusunu, partinin kendi kendine aktığını hissedersiniz, sanki o, o sırada, bütün olayın dışında  kahvesini içip gazetesini okumaktadır! Bir Mozart eserinin akışı gibi! Bir çaba, bir sıkıntı yoktur, tüm hamleler kolaydir, ama parlaktır.  Smyslov’ da  beni bu çekmiştir. Bu yüzden partilerini çok severim.

-  Smyslov ve Botvinnik birbirlerine karşı üç dünya şampiyonluğu maçında yaklaşık yüz kadar maç yapmıştır. Bu oyunlar bugünkü kıstaslara göre yüksek kalitede midir?

- Evet, bunlar yüksek kalitede oyunlardır. Kesinlikle bazi hatalar vardır elbette, çünkü maçlar uzundu, ama genelde partiler çok yüksek oynanmıştır. Kaçırılan bazı noktalar olsa da, bunların partinin kalitesini çok etkilediğini söyleyemem. Ve ortalama hamle güçlülüğü çok yüksekti.

- Karşı konulamaz güç hareket ettirilemeyecek kayaya çarptı – rakiplerin kendisi maça dönüştüler, değil mi?
 
- Genelde eşitlerin mücadelesiydi, rakipler farkli satranç görüşlerini savunsalar da. Smyslov ‘un Dünya Şampiyonu unvanını uzun süre elinde tutamaması yazık olmuştur çünkü gerçekten sıradışı bir satranççıydı. 63 yaşındayken unvan maçı için aday finalinde oynamıştır. Bu onun oyununun kalitesini gösterir. Enerji dolu satranççılar bile, o yaşta, böyle bir seviyede oynayamaz. Bu Smyslov ‘un enerjişi, dayanımı ya da karakterinden ötürü değil satrancı derinden anladığı için o yaşta aday finallerinde oynayabildiğini gösterir. Botvinnik gücü zayıflamasina rağmen, unvanı elinde uzun süre tutmuştur. Ama Smyslov olgusu her türlü kıyaslamanın ötesindedir.
 
Olasılıkla, şampiyonluk unvanını elinde çok fazla tut(a)mamış olması bu unvani çok fazla istememiş olmasındandır. Vasili Vasiliyevic için bu ünvanın çok önemli olmadığını düşünüyorüm. Belirli koşullarda Smyslov 15 yıl dünya şampiyonu olabilirdi.
 
- Smyslov, öncülleri gibi mi oynadi?
 
- Hayır, o kendi satrancını oynadı. Konumsal oyunun ustasıydı ve oncüllerinden konumsal anlamda bir baş üstteydi. Aynı zamanda açılış ve taktikte de iyiydi ama sadece iyiydi. Smyslov ‘un anlaşılması zor düşunceleri yoktu ama hoş bir sağlamlığı, kesinliği vardı ve düşüncelerini tahtada sonuna kadar gerçekleştirirdi. Bu yüzden yüksek saflıftaki oyunun ilk satranççısı olarak adlandırılabilir. Bir anlamda Smyslov bu tarzın kurucusu oldu, ki bu sonradan Karpov tarafından parlak bir şekilde geliştirildi: kısa varyantların saatin işleyişindeki kesinlikle hesabına dayanan konumsal baskının aşamalı  arttırılması.


TRAXLER ATAK
TRAXLER ATAK 2

CAPABLANCA - FANAROF
CAPABLANCA - FANAROF

 

 





iFO'TUN RUYASI

 


KADİR İNANIR
BURHAN ABİ

İŞTE EFSANE CAKKIDI


GAFFUR SHOW

BAYILANLAR OLDU NORMAL